Atatürk Havaalanı’nda vahşice bir katliam olmuş, onlarca ölü ve yaralı var. Bilgisayar başında kahroluyor, dua ediyor, yazımı yazmaya çalışıyorum. Bütün cümleler anlamsız, bütün yorumlar gereksiz, bütün yazılar lüzumsuz geliyor.
Yazıya ilkin şöyle başlayacak oluyorum:
…
Terörün kahpece olmayanı da var mıdır bilmem ama yaşadığımız zamanlarda gerçekleştirilen terör eylemlerinden bahisle ‘kahpece’ tabirini kullanmak, kahpelerin dünya ve ahirette bizden davacı olması için sanırım yeter sebeptir.
Bir insan nasıl bir akıldan yola çıkarak ve nasıl ruh hâli ile bilmediği, tanımadığı, kendisi ya da meselesiyle hiçbir alıp veremediği olmayan insanların arasına dalar da; çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden bir bombayı patlatır? Ortalama bir zekâ ve vicdan sahibi için böylesi bir durumun izahı yok.
Hangi gerekçe, hangi hâl ve şartta böylesi aşağılık bir cinayeti meşrulaştırabilir? İnsaf, iz’an, merhamet ve adaletten bir nebze pay sahibi olan hiçbir insan nezdinde bu sorunun makul bir cevabı yok.
Bir devlete, bir millete, bir inanç yâhut düşünceye duyulan nasıl ve ne derece bir düşmanlık; bir insan topluluğunu, hayvanların yapmadığı ve yapmayacağı bir hâl ile böylesi bir terör eylemine sevk edebilir, tarifi yok.
…
Bir yandan bu soruları yazıp bir yandan kendi içime eğilerek bir cevap bulmaya çalışırken, arkadaşlar terör hadisesine dair sosyal medyada yapılan bazı yorumlardan bahsediyorlar ve ben kahroluyor, vazgeçiyorum bu yazıya böyle başlamaktan.
Millet tarifini merak ediyorum o yorumlara bakınca: Neydi millet?
Türk Dil Kurumu cevap veriyor: “Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğuna millet denir.”
Aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz, o zaman biz hâlâ bir milletiz diyorum kendi kendime. Dil birliği? Var ama olmasın diye uğraşanımız da yok değil, yüzümü ekşitiyorum.
Tarih birliği? Aynı tarihin çocukları olmak mânâsına, yani biz doğmadan evvel yaşananların bizi mecbur ettiği ortaklık mânâsına bir tarih birliğimizden söz edilebilir ama bu yetmiyor mutlu olmaya. Zoraki birliktelik… Kimimiz övünmek için sahip çıkıyoruz çünkü ne olduğunu bilmediğimiz tarihimize, kimimiz ‘niye’sini sorgulamadığımız ezberlerimiz yüzünden kendi tarihimize düşmanız. “500 sene sonraya ben hangi fethi bırakacağım” sorusunu hiç sormadan fetih kutlayanımız da var, “zulüm 1453’te başladı” diyenimiz de… Hangi tarih birliği?
Duygu birliği deyince, memleket ve milletin menfaati kendi basit menfaat ve hesaplarıyla çeliştiği vakit üzülen yâhut tam tersi durumda sevinebilen insanlarımız geliyor aklıma; yok diyorum o da yok! Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı aldığı sene hatırlar gibi olmuştuk ama yok!
“Çanakkale Geçilmez” günlerinden beri mumla aradığımız şeyin tam adı: Ülkü birliği. Yüz yıldır o da yok.
Gelenek ve göreneğin kendisinden eser kalsa, birliği var mı yok mu diye düşünebilirim ama onun da kendisi yok.
Geriye kala kala ‘aynı topraklar’ ve ‘insan topluluğu’ kalıyor. Bu tariften de bir millet çıkarmanın imkânı yok.
…
Hangi akıl, hangi vicdan, hangi ruh hâli, hangi hâl ve şart bir insanı böylesi alçakça bir terör eylemine sevk edebilir sorusu kafamda yankılanıyor, sosyal medyanın bazı yorumları kalbimi boğuyor, millet tarifi işin içinden çıkılamaz bir hâle getiriyor ve ben yazıya ‘maskeli balo’lu cümle ile başlıyorum.
Hep mi böyleydi bilmem ama şu an hayat hepten bir maskeli baloya döndü, herkesin kendi yüzünü maske diye takıp dolaştığı… Maskesini çıkarttığı vakit kim olduğunu bildiğimiz insanlar yok artık, yüzünü maske diye takıp dolaşanların aslında kim olduğunu bilmemiz için kahrolası bir bomba patlaması gerekiyor ülkenin bir yerlerinde. “Yüzün bir kitaptır beyim okumasını bilene” diyen Lady Macbeth’ten bahsedebilirim yazının burasında ama sözü hakikat bile olsa Shakespeare bu akşama fazla.
Bir insanın nasıl olup da bu terör eylemini gerçekleştirebileceği sorusunun cevabını, neden millet olmadığımızı, yüzünü maske diye takıp dolaşanların, canilere taş çıkartan şeytanî sîretlerini sosyal medyada dolaşan birkaç yorumdan seyrediyorum.
Ölenlere taziye yok, yaralılara şifa duası yok, teröre lanet yok, millete teselli olacak birkaç cümle yok! Yorum şu: “Rusya ile barışın sağlanmak üzere olması, İsrail’le ilişkilerin düzelmesi, Mısır’la kapıların tekrar aralanması gündemini değiştirmek için Atatürk Havaalanı’nda bomba patlatıldı”.
Sefil bir tebessümle karışık, bu yorumu yüzlerine mimik yapabilen yaratıkların, maskelerinin arkasına sakladıkları, kendilerinin bile meçhulü olan karakterlerine dair itirafları emin olun ki şudur:
“Biz işimize gelmeyecek bir gündemi, onlarca insanın canına mâl olacak bir bomba patlatarak değiştirebilecek kadar adi kimseleriz! Bu kafaya sahip oluşumuzun ispatı, bir başkasının böylesi bir şeyi yapabileceğine dair yorumumuzda saklıdır. Okumasını bilene!”
Dilimizde dua, kalbimizde hüzün, gözümüzde yaş, meydan yerine çıkıp adı tarihe ‘necip’ diye kaydedilen bir milleti bin umutla ararken, bazı maskelerin ardında insan bulamamanın kahroluşuyla dönüyoruz evimize.
Yazıklar olsun!